Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    [Türk Büyükleri]Karaca Oğlan

    İbrahimsum
    İbrahimsum
    Admin
    Admin


    Erkek Mesaj Sayısı : 112
    Yaş : 35
    Nerden : Gaziantep
    Lakap : Halo Dayı
    Ruh Hali : [Türk Büyükleri]Karaca Oğlan Yurekl10
    Kayıt tarihi : 18/11/08

    Rep Sistemi
    Aktiflik:
    [Türk Büyükleri]Karaca Oğlan Left_bar_bleue100/100[Türk Büyükleri]Karaca Oğlan Empty_bar_bleue  (100/100)
    Başarı Puanı:
    [Türk Büyükleri]Karaca Oğlan Left_bar_bleue100/100[Türk Büyükleri]Karaca Oğlan Empty_bar_bleue  (100/100)
    Güçlülük:
    [Türk Büyükleri]Karaca Oğlan Left_bar_bleue100/100[Türk Büyükleri]Karaca Oğlan Empty_bar_bleue  (100/100)

    [Türk Büyükleri]Karaca Oğlan Empty [Türk Büyükleri]Karaca Oğlan

    Mesaj tarafından İbrahimsum Cuma Ara. 12, 2008 9:28 pm

    KARACAOĞLAN
    ( 1606-1679 )

    Hayatı efsanelere karışmış, efsane efsane söylenmiş bir halk ozanı...
    Nerde akşam orada sabah, nerde Karacaoğlan orda şenlik... Halkın yüreğinden geçeni söylemiş, kendi vurgun yüreğini konuşturmuş, şu dünya denilen aynadan gelmiş geçmiş... On yedinci yüzyılın yüz akı, sanat anıtı, cennet kuşu...

    Karacaoğlan, sanıldığına göre, 1606'da doğdu.

    Üstüne pek çok hikâyeler söylenir, ağıtlar yakılır... Bunların en dokunaklısı, karısını yeğenine kaptırmasıdır. Adana'nın Feke ilçesine bağlı, Gökçeli köyünde doğmuş... Kozan dağlarından, Kara İlyas adında, Farsak soylu bir yoksulun çocuğu. Babası ölmüş, anası Gök Hoca diye bilinen bir çerçi ile evlenmiş... Karacaoğlan, babalığının yanında barınamadığından, vermiş kendini yollara. Belen köyünde Kozanoğlu'nun kapısına sığınmış...

    Karacaoğlan, adı gibi karaca, albenili ve sırım gibi bir yiğit. Kozanoğlu 'nün kapısında hizmet görürken, ağanın kızına vurulmaz mı?.. Biraz saz tıngırdatması varmış, çökmüş saza,
    başlamış yüreğini yakan derdi, ağanın kızı Elif’e söylemeye. Yanaşmaya kız verilir mi? Vermemişler! Almış başını Karacaoğlan, Maraş'a gitmiş... Orada bir kahvede bir yandan çıraklık etmiş, bir yandan saz tımbırdatmış... Saz ozanlığını iş edinmiş kendine... Çalmış, söylemiş, sonunda nasıl olmuşsa olmuş, Elif’i ile buluşup başgöz olmuşlar.

    KARACAOĞLAN YÜREĞİNİ ÇIRA GİBİ YAKTI , SELLER BOŞALTI

    Karacaoğlan’ın zenaati, gayrı ozanlık... Almış yârini, ablasının bulunduğu, Farsak köyüne göçmüş... Sevimli, girişken, ayağına tetik olduğundan, hep köylüler sevmişler... Nerede düğün olsa çağırılır, güzel sesiyle söylediği türküler dinlenirmiş... Derken, önce ablası, ardından eniştesi ölmez mi?.. Bütün varlık kalmaz mı haşarı yeğenine!.. Karacaoğlan'ın parada, pulda gözü yok ama, yeğeninin gözü Elifte...
    Elif, önceleri olmazlanmış, kaş çatmış, dudak büzmüş ama, oğlanın yüreği soğuyacak gibi değil!.
    Hiçbir şeyden haberi olmayan Karacaoğlan'ı yakın bir köyde düğüne çağırmışlar. Atlanıp gitmiş... Düğün, güzel olmasına güzel de Karacaoğlan'ın yüreği küsük... Çalmış, söylemiş ama, nafile... Sabaha karşı, herkes kan uykusuna yattığı sıra, atına binip evine gelmiş... Eve girince bir de ne görsün!... Yeğeniyle sevgili Elif’i, açık saçık divanda uyuya kalmamışlar mı?.. Al baltayı, kes ikisini de!.. Ama öyle yapmamış Karacaoğlan, sırtından şalını indirip uyuyanların üstüne örtmüş ve çıkmış, gitmiş köyden... Gidiş, o gidiş!..
    Ela gözlüm, ablak sunam
    Dal boynumu eğdin bugün
    Her bakışın kan ederdi
    Tatlı cana kıydın bugün

    Yüce dağdan bakınırdın
    Lâle sümbül takınırdın
    Engellerden sakınırdın
    Engellere uydun bugün

    Fani, Karaoğlan fani
    Veren alır tatlı canı
    Sevmediğim karadonu
    Ta karşımda giydin bugün

    Bu konuya dair şiirleri çoktur. Bu şiirinde olayı daha da açık-seçik görebiliyoruz:

    Azgın, ağalar, zemane azgın.
    Şahin yuvasına dönüyor kuzgun
    Tarlası arı da bideri bozgun
    Neyleyim yiğeni, day olmayınca

    Söylerim söylerim, sözümden almaz
    Denksiz bir cahildir, hal hatır bilmez
    Hısım kavim, dosta hiç güven- olmaz
    Atadan, dededen soy olmayınca

    Karacaoğlan, yiğit, yiğiti över
    Asılmış meyveler dalını eğer
    Güzelim kıymeti bin altın değer
    Netmeli güzeli, huy olmayınca

    Karacaoğlan yüreğini çıra gibi yaktı, gözlerinden kanlı seller boşalttı ama, bir daha köyüne dönmedi. Kırk yıl, yaya-yapıldak kışın ovalarda, yazın yaylalarda gezindi durdu. Çaldı, söyledi, ağladı, güldü... Kendisi ile koca bir Anadolu'yu ağlatıp, güldüre ömrünü tamam etti:

    Hasta oldum, odalarda yatarım
    Ağalar, göçecek zaman da geldi
    Tutuştu bir uçtan, yandı yüreğim
    Bürüdü dağları duman da geldi

    Yazılarda Arap atlar yarışır
    Bayram olur, kanlı-kinli barışır
    Dediler sevdiğin ille görüşür
    Divane gönlüme güman da geldi

    Omuz verip arkasında götüren
    Meme verip beşiklerde yatıran
    Adam edip meclislere getiren
    Derdimin ortağı, anam da geldi

    Felek, meyve yüklü dalım taşladı
    Göz göz oldu, yaralarım işledi
    Hocam geldi, Yâsin'lere başladı
    Baktım, sağ yanıma imam da geldi

    Karacaoğlan der ki,bu muydu payım
    Çekildi bârhânem, yüklendi tayım
    Kazıldı mezarım, ılındı suyum
    Çırpına çırpına sunam da geldi


    ANADOLU HALKI, KARACAOĞLAN'A BAĞLANMIŞTI

    Karacaoğlan’ın şiirleri, yüzyıllar boyu, halk ağzında, dilinde yaşayarak, aktarıla aktarıla 19. yüzyıla kadar gelmiş ve ancak bu yüzyılda yazıya dökülmüştür. Anadolu halkı, Karacaoğlan'ı o kadar benimsemiştir ki kim güzel bir türkü yazsa, hemen Karacaoğlan'a bağlanır. Bu yüzden birçok yabancı şiir, Karacaoğlan'ın şiirleri arasına karışmıştır.

    Hayatı gibi, ölümü de efsanelere karışmıştır. Bir söylenene göre, Tarsus civarındaki "Eshab-ı Kehf" mağarasına bir girmiş, bir daha çıkmamıştır. İşte ölümü diye bilinen tarih, bu söylentiye göre hesaplanmış ve 1679 bulunmuş. Bir başka ve daha gerçeğe yakın söylentilere göre Mut'un kuzeyindeki Karacaoğlan tepesinde yatıyor. İster Eshab-ı Kehf mağaralarının sır vermez karanlığında uyusun, ister Mut'un bir tepesinde kemikleri toprağa karışsın, şiirleri bütün tazeliği ile kitaplarda değil, dudaklarda yaşıyor..

      Forum Saati Paz Kas. 24, 2024 6:36 am